İ. İnönü Sanat M.
İzmir /
Merkez
Kültürpark Fuar Alanı Lozan Kapısı
Vanya, Sonya, Maşa ve Spike, tiyatroseverlerle buluşuyor.
Çağdaş Amerikan tiyatrosunun önde gelen yazarlarından Christopher Durang’in “Vanya, Sonya, Maşa ve Spike” adlı oyunu mayıs 2016’da “20. İstanbul Tiyatro Festivali”nde Türkiye prömiyeri yaptı. Nesrin Kazankaya’nın çevirdiği oyunun yönetmeni Yücel Erten. Dramaturgisi Şafak Eruyar’a, dekoru Başak Özdoğan’a, kostümü Fatma Öztürk’e, ışık tasarımı ve yönetmen yardımcılığı Zeynep Özden’e ait oyunda görev alan sanatçılar: Şerif Erol, Tilbe Saran, Nesrin Kazankaya, Doğan Akdoğan, Başak Meşe, Gamze İpek.
Yazar, Anton Çehov’un oyunlarına göndermeler yaparak günümüzde, ABD’de Bucks County’de geçen, özgün bir öykü oluşturur.
Vişne ağaçları, ağaçlardan düşen sakar yaban hindileri, kurbağalı bir gölü ve göl kadar durgun yaşamı ile küçük bir kasabadayız. Vanya ve evlatlık kız kardeşi Sonya, yaşamlarını, hiç çalışmadan, göle gelecek mavi balıkçıl kuşunu bekleyip, birbirleriyle didişerek ve yalnızlıklarını paylaşarak geçirmektedirler. Uzun süre yatalak anne- babalarına bakmışlardır. Kardeşleri Maşa’ya ait bir evde ve onun maddi desteğiyle yaşamaktadırlar. Maşa ünlü bir sinema oyuncusudur ve genç oyuncu adayı sevgilisi Spike ile bir kostüm partisine katılmak üzere eve gelir. Olaylar, geleceği gören bilici hizmetçi kadın Kassandra ve genç, umut dolu komşu kız Nina’nın dahil olmasıyla gelişir. Taşra yaşamının monotonluğu, umutsuzluğu, yaşamı kaçırmış, gönlü kırgın kardeşler Vanya ve Sonya ile dile gelirken; modern yaşamın dayattığı yalnızlık ve çaresizlik
tüm figürleri kapsayan bir temadır. Sinema dünyasında şöhret olmanın parıltılı görüntüsü ardında yatan bedeller, Maşa figürüyle gözler önüne serilir.
Kırık yaşamlarıyla umutsuzluk batağında çıkış yolu aramaktan aciz kahramanlar, hem isimleriyle hem de kimlikleriyle Çehov’un figürlerine benzer. Taşraya sıkışan ve bugünü yaşamakta zorlanan Çehov’un oyun kişileri gibi geleceklerine yönelik
umutsuz ve umarsız bir bekleyiş içindedirler. Adlarının tiyatro kahramanlarından olması, yazgılarını da belirlemiştir sanki. Çehov, oyunları için “ben aslında komedi yazdım” notunu düşmüştü. Durang’in, zeki bir komediyi hüzünle buluşturduğu oyunu, bir anlamda Çehov’a da bir yanıt oluşturmaktadır. Yazar Durang oyunu için şöyle diyor: “Oyundan keyif almak için
Çehov’u bilmek zorunda değilsiniz. Oyunum bir parodi değil. Günümüzde geçiyor. Çehov’un karakterlerini ve temalarını alıyor ve bir arada bir blenderin içine koyuyor.”
Tiyatro Pera’da ilk kez bir konuk yönetmen yer alıyor. Pek çok ödüllü, tanınmış, deneyimli yönetmen Yücel Erten oyun hakkında şöyle diyor: “Çehov’un sırtına binerek yol almaya çalışan bir kolaj ya da parodi değil bu. Bir arkeoloji kazısı, restorasyon denemesi de değil. Çehov’u ziyarete giden, koluna girip yürüyüşe çıkaran, göl kenarında dinlenip çay içen, sohbet eden özgün bir oyun. Değerbilir, duyarlı, zeki, incelikli.”